Ana içeriğe atla

EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI KAVRAMI NEDİR?


 

TÜRK MEDENİ KANUNU UYARINCA GENEL BOŞANMA SEBEBİ OLAN EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI KAVRAMI NEDİR?

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması, toplum nezdinde bilinen eski ismi ile şiddetli geçimsizlik kavramı, Türk Medeni Kanununun 166. Maddesinde düzenlenmiştir.

  İlgili madde uyarınca ‘’ Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.’’ hükmüne amirdir.

1 Ocak 2002 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunumuz, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasından kaynaklı genel boşanma sebeplerini tek tek saymamıştır. Eşler arasında ortaya çıkabilecek her türlü anlaşmazlık ve geçimsizlik; evlilik birliğini temelinden sarsabileceği için boşanma davasının açılması için gereken sebepler sınırlı sayıda değildir.

Hâkim yargılama sürecinde; Yargıtay içtihatları ve bilimsel görüşleri dikkate alarak eşler arasında mevcut olan anlaşmazlıkların boşanma sebebi sayılıp sayılamayacağına kendisi karar verecektir. Ülkemizde açılan boşanma davalarının %90’ı genel boşanma sebebi olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle açılmaktadır.

Boşanma Davasında Evliliğin Temelinden Sarsılması Sebebine Dayanabilmek İçin Hangi Şartların Gerçekleşmesi Gerekmektedir?

Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayanılarak açılan boşanma davasında belli şartların mevcudiyeti gerekmektedir.  Buna göre dava konusu evlilik birliğinde, ortak hayatın çekilmez hale gelmesi ile evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması gerekmektedir.

Objektif Kriter Olan Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılmış Olması için Aslında Hangi durumların meydana gelmesi gerekmektedir?

Evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması kavramı, aslında eşler arasında çok ciddi şiddetli bir anlaşmazlığın bulunmasını ifade etmektedir. Bu sebeple her anlaşmazlık genel boşanma sebebini meydana getirmemekte, gerçekten eşler arasında yaşanan geçimsizliğin evlilik birliğini temelinden sarsacak derece ciddi ve şiddetli olması gerekmektedir.

Eşler arasında yaşanan şiddetli geçimsizlik durumunda şiddet düzeyinin belirlenmesinde ise; eşler arasında mevcut olan evlilikten beklenen amaçların gerçekleştirilemeyecek düzeyde olup olmadığına göre şekillenir.

Eşler arasında geçimsizlik doğuran olayın sebebinden ziyade önemli olan husus geçimsizlik veya anlaşmazlığın evlilik birliğini temelinden sarsacak şekilde ciddi ve şiddetli olmasıdır. Dava konusu evlilik birliğinde ise bu hususu hâkim tespit ve takdir eder. Birçok sebep evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebebiyet verebileceğinden, açılan boşanma davasında mevcut evliliğe göre yaşanan durumun gerçekten evliliği temelinden sarsıp sarsmadığının izah edilmesi gerekmektedir.

Boşanma davasında hâkim evlilik birliğindeki olayları inceleyip, delil ve bilgi toplar. Toplanan delil ve bilgiler uyarınca evlilik birliğinin temelinden sarsılıp sarsılmadığı hususunu takdir eder. Bu sebeple, boşanmaya sebep olan olay ve olguların kronolojik akış içerisinde detaylıca ortaya konulması gerekmektedir.

Sübjektif Kriter Olan Ortak Hayatın Çekilmez Hale Gelmesi Neyi İfade Etmektedir?

Eşler arasında meydana gelen geçimsizliğin yanında, ortak hayatın çekilmez hale gelmiş olması da gerekmektedir. Ortak hayatın çekilmez hale gelmesi olgusu her eş için farklı anlamlar ifade edebileceğinden bu kriter sübjektiftir.

Bu sebeple ortak hayatın çekilmez hale gelmesi, her evlilik birliği için farklı anlamlar ifade edebilmektedir. Genel boşanma sebebi olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayanılarak açılan boşanma davasında, her dava kendi içinde incelenecek ve yaşanan durumun eşler için ortak hayatı çekilmez hale getirip getirmediğine bakılacaktır. Bu konuda hâkim, geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Yargılama sürecinde hâkim, eşler arasında var olan geçimsizliğin ortak hayatı sürdürmeyi çekilmez hale getirip getirmediğini, somut evlilik birliğinin eşlere, çocuklara ve her şeyden öte topluma faydalı olup olmadığını takdir edecektir.

Eşler arasında meydana gelen geçimsizlik veya anlaşmazlığa karşılık evlilik birliği sürdürülmekteyse, ortak hayatın çekilmez hale geldiğinden bahsedilemez. Buna karşılık sırf evlilik birliğinin devam etmesi ise ortak hayatın çekilebilir olduğu anlamına da gelmemektedir, eğer süregelen evlilik birliği, kendisinden beklenen menfaatleri karşılamıyorsa ve sağlıksız bir süreç içerisindeyse ortak hayatın çekilemez halde olduğu kabul edilecektir.

Boşanma Davası Açılabilmesi İçin Taraflarda Mutlaka Kusur Bulunması Gerekir Mi?

            Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda’ davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır.’’ Hükmüne yer verilmiştir ( TMK 166/2).

O halde, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kusurlu olsa dahi boşanma davası açabilecektir; yani dava açabilme hakkı, eşlerden birinin kusursuz olması şartına bağlanmış değildir. Başka bir deyişle, boşanma davasının açılabilmesi için, geçimsizlikten dolayı evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olmasının mutlaka da eşlerden birinin kusurundan ileri gelmiş olması gerekmediği gibi davacı eşin de bunda kusurlu olmaması şart değildir. Eşlerden her ikisi de kusurlu olsa veya her ikisinin de kusuru bulunmasa bile, yine de boşanma davası açabilir. Çünkü evlilik birliğinin sarsılması, kusura dayanan bir boşanma sebebi değildir.

Bununla beraber, eğer davacı, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sonucunu doğuran geçimsizlikte davalıdan daha fazla kusurlu ise, davalı eşin bu davaya itiraz etme hakkı vardır. ( MK. Md.166/2)

            Davacının evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davalıdan daha fazla kusurlu olduğu itiraz yoluyla ispat edilirse, davanın reddedilmesi gerekir. Bu sonuç, bir kimsenin kendi kusuruna dayanarak hak kazanamaması ilkesinden doğan bir sonuçtur.

Nitekim Yargıtay, ‘kendisinin çocuk yapma yeteneği olmadığı yolunda yersiz bir kanaate ulaşmış ve bu durumu herkese anlatmış, onları inandırmış, böylece çevrede kadının iffeti ve çocuğun nesebi konusunda dedikodu niteliğini aşmayan düşünce ve fikirlerin doğmasına yol açan kocanın kendi eylemine ve kusuruna dayanarak boşanma davası açamayacağına ‘’ karar vermiştir.

            Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davacının daha fazla kusurlu olduğunun belirlenmesinde nasıl bir ölçü kullanılacağı önceden saptanamaz. Nitekim Yargıtay bu konuda önceden bir ölçü konulamayacağına ilişkin görüşünü bir kararında şöyle açıklamıştır:’ Kusur çoğu kez kişilerin sosyal ve kültürel yapılarına, değer yargılarına ve çevrelerine göre değişen bir ölçüde soyut, göreli bir kavramdır. O halde önceden şu ya da bu eylemin ya da davranışın daha ziyade kusur veya daha az kusur olarak kabulü ve bu konuda kesin, değişmez, nesnel bir ölçü konulması olanak dışıdır. ‘’ Bu nedenle Türk Medeni Kanununun 166. Maddesine dayanılarak açılan boşanma davalarında, taraflardan hangisinin tutum ve davranışının daha ziyade kusur sayılacağını, başka bir söyleyişle kusurun daha ziyade hangi tarafa ait olduğunu saptamak ve değerlendirmek hâkimin takdir yetkisine aittir. Elbette hâkim bu konudaki takdir yetkisini ve hakkını olayların kendi yapılarına ve oluşlarına özgü yönleri içinde kullanacaktır.

            Gerçekten davalı eş savunmasında, davacının kusurlu (veya daha fazla kusurlu) olduğunu ileri sürerken, bazen savunma hakkını kötüye kullanmış olabilir. Bunun en tipik misali şudur: Koca, zina yapan karısı aleyhinde ceza takibi yapmış ve onu mahkum ettirmiştir. Kadın cezasını çektikten sonra şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma davası açıyor; fakat koca, zina yapan karısından intikam almak ve onu nikahı altında tutarak, bu suça ortak olan erkekle evlenmesini önlemek arzusundadır. İşte sırf bu amaçla koca, davacının kusurlu olduğunu, bu sebeple de davanın reddi gerektiğini ileri sürerse acaba savunma hakkını kötüye kullanmış olur mu?

            Yargıtay 2. Hukuk Dairesi konumuz bakımından açık bir vaziyet almıştır. Özel dairenin bir kararında aynen şöyle denilmektedir:

’Davalı koca, davacının başka bir erkekle zina ettiğinden dolayı şikayette bulunmuş ve neticede kadın mahkum olarak cezasını da çekmiştir. Kadının başkası ile zinası sebebiyle koca, hak kazanmış olduğu boşanma davasını ikame etmediği gibi, kadın tarafından açılmış olan bu davaya da muhalefette bulunması bir hakkın suiistimali mahiyetinde olup, kanunun himayesine mazhar olamaz.’’

            Burada dikkat edilecek nokta şudur : Davalı eşin yaptığı savunmayı ‘hakkın kötüye kullanılması’’ olarak yorumlamak için, onun hal ve davranışından, evlilik birliğini devam ettirmek amacında olmadığı veya zaten buna imkan kalmadığı açıkça anlaşılabilmektedir.

            Davalı eş, boşanmayı ciddi ve samimi olarak arzulamakla birlikte, bunu bir pazarlık aracı yaparak davacı eşten daha fazla imkan sağlamak amacıyla itirazda bulunuyorsa, burada hakkın kötüye kullanıldığına hükmetmek mümkündür. Bunun gibi, boşanmayı ve yeni bir hayat kurmayı arzuladığını yakın çevresine samimi olarak duyuran bir eşin, salt davacıya güçlük çıkarmak amacıyla itirazda bulunması halinde de aynı sonuca varılabilir.

            Hakim, itirazda bulunan davalının bu suretle hakkını kötüye kullandığını saptarsa, boşanmaya karar verebilecektir. Uygulamada boşanma davalarının çok büyük bir kısmını bu tür davalar oluşturur. [1]




                                                                                                           Saygılarımızla 

 Av. Sedef KILIÇ AKARSU 

                                                                                                         Stj. Av. Merve Nur ŞAHİN 



[1]  Evliliğin Kırmızı Çizgileri 6100 sayılı HMK.’ya Göre BOŞANMA DAVALARI EL KİTABI , Şerafettin ŞANVER, Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş 3. Baskı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İşçi Alacaklarının İcrası- Net/Brüt Ayrımı

                  İş davaları neticesinde hükmedilen işçilik alacakları brüt yahut net olarak hesap edilmektedir.  Bu hususta hukuken bir sınırlandırma söz konusu olmayıp, davacının talebi ile mahkeme net ya da brüt olarak alacağa hükmeder.  Ancak, mahkemenin vermiş olduğu kararın icrasında bir sınırlama getirilmiştir. İşçi alacaklarına ilişkin hüküm (net - brüt) hangi şekilde verilmiş olursa olsun net üzerinden icraya konulmaktadır. Mahkeme hükmü terditli olarak tesis edilmediğinden alacağın brütten nete çevrilerek icra takibine girişilmesi önem taşır.  Aksi halde borçlu vekilince icra mahkemesine açılan şikayet davasında takibin iptali/düzeltilmesi söz konusu olacaktır. Bu dava tahsili geciktirdiği gibi; yargılama gideri ve vekalet ücreti gibi ekstra giderlerin yapılmasına neden olacaktır.                         T.C.     ...

Avukatın müvekkili hakkında icra takibi yapması usulü

Avukatın müvekkilinden tahsil edemediği vekalet ücretini icra yoluyla tahsil etmesinden evvel, bu hususta Baro'ya bildirim yapılması zaruridir.  Aksi halde disiplin suçu işlenmiş kabul edilmekle, avukat  hakkında disiplin cezasına hükmolunur.  TBB DİSİPLİN KURULU KARARI Tarih – Esas No – Karar No Konu T. 24.04.2016 E. 2016/146 K. 2016/318 Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 47. maddesi hükmünün Baro’ya bildirim zorunluluğu kısmı açık olduğundan, bir avukat ücret alacağı konusunda dava açma yolunu tercih edebileceği gibi, elindeki ücret sözleşmesi ile ilamsız takip yapma yolunu da tercih edebileceğinden, icra takibine başlamadan önce de bu kural gereği bildirim yapılması gerektiği kanaatine ulaşılmıştır. (Yas 34,134. TBB Mes. Kur 47) İtirazın süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü: Şikâyetli avukat hakkında … Barosu Yönetim Kurulu’nun 29.04.2015 günlü ve 68 sayılı ka...

SİTE VE APARTMAN KURUL TOPLANTISI HAKKINDA SIKÇA SORULAN SORULAR

                      Ofisimiz Kat Malikleri Kurulu toplantısına müvekkilleri adına katılmakla birlikte, alınan kararlara itiraz edilmesi ve iptal davaları açılması konusunda tecrübeye sahiptir.  www.metishukuk.com.tr sitesinden konusunda uzman avukatlarımızla iletişime geçebilirsiniz.                    SİTE VE APARTMAN KURULU TOPLANTISI                                        ( KAT MALİKLERİ KURUL TOPLANTISI)                          Kat Malikleri Kurulu kavramının neyi ifade ettiğini açıklamak gerekirse; Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 27.maddesinde düzenlenen ve anagayrimenkulün genel kurul organı olarak da ifade edilen kat malikleri kurulu, tüm kat maliklerinin yer aldığı ve ana taşınmazı...